Enformasyon Teknolojisi Devrimi: Yeni Toplumsal Gerçeklik
- Murad Sait Aktaş
- 24 Eyl 2024
- 4 dakikada okunur
Burada devrimle kast edilen, enformasyon teknolojileri etrafında örgütlenmiş yeni bir teknoloji paradigmasının işlemesi sonucu “maddi kültürümüz”ün köklü dönüşümler geçirmesidir. Bu dönüşümün boyutunun sanayi devrimine denk olduğunu ise Castells şöyle dile getirir:
“Enformasyon teknolojisi devrimine ilişkin söylemlerin birçoğuna damgasını vuran kehanetvari uyarılar ve ideolojik yönlendirme bizi, onun gerçekten haiz olduğu temel önemi küçümsemek gibi yanlış bir yöne itmemeli. Enformasyon teknolojisi devrimi, bu kitabın da göster meye çalışacağı gibi, ekonomi, toplum ve kültürün maddi temellerinde bir kesintiye sebep olan, en azından 18. yüzyılın sanayi devrimi boyutunda bir tarihsel olaydır.” (syf. 39)
Bu ifadeleri yorumlama yoluna gidersek şunu hemen anlayabiliriz ki sanayi toplumunun yapıtaşı; enerjinin dağıtımı ve üretimi olduğundan, daha önceki teknolojik devrim için buhar makinesinden elektriğe, fosil yakıtlara, hatta nükleer enerjiye uzanan bir yelpazede yeni enerji kaynakları ne demekse, bu devrim için de enformasyon teknolojileri o demektir. Bu da bize tabiri caizse en dandik “playstore” uygulamasından tutun sanal medya platformlarına kadar indireceğiniz her türlü yazılımın neden fotoğraflarınıza, rehberinize ve dosya yönetiminize vs erişim talep ettiğini gösteriyor. Elbette amacımız burada komplo teorisi yaratmak değil; son zamanlarda ünlü bir belgesel haline gelen “Social Dilemma”da söylendiği gibi “eğer bir ürüne para vermiyorsanız ürün sizsinizdir” cümlesini daha iyi anlamak. İşin komik tarafı ise bence şu: Yeni kapitalizm şartlarında aslında ürüne para verseniz bile ürün yine siz oluyorsunuz. Çünkü sistemi ayakta tutan dinamikler 20. yüzyılın ağır sanayiye dayalı hantal kapitalizminden değil doğrudan doğruya esnek emek stratejisi ve girift bilgi işleme teknolojisinden neşet etmektedir. Bunu şuna benzetiyorum: Nasıl eski harici diskler zamanla küçülerek bir hafıza kartına dönüştüyse ve bugün artık ortalama bir cep telefonunun hafızası bile eskiden kullandığımız DVD gibi depolama araçlarının hafızasından katbekat büyükse; sanayi kapitalizmden esnek emek stratejisine dayalı yeni kapitalizme geçerken de kapitalizm aslında tesirini çok daha fazla artırmış ama daha “pratik” hale gelerek görünürlüğünü ve külfetini azaltmıştır. Bu enformatik devrim de aslında kapitalizmin harici diskten dokunmatik cep telefonuna dönüşmesinin tarihini ifade etmektedir; kapitalizm sadece ürettiği yeni araçlar yoluyla değil bizzat kendini de dönüştürüp adeta “cep boyutuna” getirerek işlevselliğini artırmanın yeni yollarını aramaktadır.

İşte böyle! Artık İkinci Dünya Savaşı’nın kasvetli ortamında gelişen ağır sanayi araçlarına ihtiyaç yoktur. Yeterince ağır sanayi ürünü zaten mevcuttur. Enformasyon teknolojisi, zaten var olan bilgisayarın daha işlevsel hale getirilmesi, daha iyi programlanması ve cazibesini kaybetmemesi için durmadan yenilenmesi demektir; daha büyük bir bilgisayar üretmek değil. Buhar makinası, döner çıkrık, içten yanmalı motor ve telgraf olarak başladığı yolda mikro çipler, “devrim içinde devrim” diye anılan mikro elektrik ve internet olarak devam etmiştir kapitalizm; bu ürünlerin hepsinde vücut bulan aslında kapitalizmin bizzat kendi “ruhudur.” Kapitalizm bize adeta “şah damarımızdan daha yakın olmayı” istediği için sadece evimize ve fabrikalarımıza girmeyi değil cebimize de girmeyi murat etmiştir; zamanla deri altı çiplerle bu isteğini de gerçekleştirebilir. Böylece bira yapımından tutun telekomünikasyon ile bilgisayar ağlarındaki gelişmelere kadar her alanda “enformatik” devrimler söz konusu olabilmiştir. Her devrim, kapitalizmin bize daha çok sahip oluşuyla ve bizim kapitalizme daha çok inanışımızla sonuçlanmaktadır.
Özellikle tıp araştırmaları alanında ise dehşet verici olasılıklar söz konusudur: İnsan organlarının klonlanması, genetik mühendislik eseri olan hayvanların deney amacıyla ya da insan organlarının değiştirilmesi amacıyla klonlanması. Ayrıca daha güçlü tıbbi ve ticari uygulamalara sahip yeni biyolojik araştırmalar organ nakliyle insan organlarını değiştirmek yerine insanlarda kendi kendini yenileme kapasitesini geliştirmeyi amaçlamaktadır. Kapitalizmin giderek hızlandığı bu süreçte bazı yeni deneyimlerimiz, Ağ Toplumunun Yükselişi kitabında henüz düşünülememiş yeni olasılıklara da imkan tanımaktadır. Mesela İnsan-Genom projesi ve bunun uzantısı olarak gelişen ölümsüzlük arayışları; bildiğim kadarıyla Dmitri İtskov gibi milyarderlerin çabaladığı, beyni dijital ortama aktarma uğraşları da meselenin artık burjuvazi-proletarya geriliminden ya da emek-sermaye dikotomisinden çok daha öte olduğunu gözler önüne sermektedir.

Enformasyon Teknolojisi Paradigması bölümünde söz konusu devrimin özellikleri şu şekilde ele alınmaktadır: “Yeni paradigmanın ilk özelliği hammaddesinin enformasyon olmasıdır: Bu teknolojiler enformasyonu temel alan, hareket kaynağı enformasyon olan teknolojilerdir; daha önceki teknolojik devrimlerde olduğu gibi yalnızca enformasyonun teknolojiyi temel alması söz konusu değildir.” İkinci özellikse, yeni teknolojilerin etkilerinin yayılımıyla ilgilidir. Enformasyon bütün insanî etkinliklerin ayrılmaz bir parçası olduğu için, bireysel ve kolektif varoluşumuzun bütün süreçleri doğrudan yeni teknolojik araçlarla şekillendirilir (kesinlikle bunlarla belirlenmese de). Üçüncü özellik, bu yeni enformasyon teknolojilerini kullanan bir sistemin ya da ilişkiler kümesinin ağ kurma mantığıyla ilgilidir. Görünüşe bakılırsa, ağın morfolojisi, etkileşimin giderek artan karmaşıklığına, bu etkileşimin yaratıcı gücünden doğan öngörülemez gelişme şablonlarına gayet iyi uyum sağlayabilir. ... Ancak bu ağ mantığı esnekliği korurken, yapıdan yoksun olanı yapılandırmak için gereklidir; çünkü insanın etkinliklerinde yeniliğin itici gücü yapıdan yoksun olandır. Ayrıca ağlar yayıldığında, büyümeleri de katlanır; daha fazla bağlantı olduğundan ağa dahil olmanın yararları da katlanarak artar, ayrıca maliyet de doğrusal olarak artar. Ayrıca ağın dışında kalmanın cezası da ağın büyümesiyle birlikte büyür, çünkü ağın dışında kalan başka unsurlara erişim fırsatları azalır. Dördüncüsü, ağlaşmayla ilgili fakat açıkça farklı bir özelliktir; enformasyon teknolojisi paradigması esnekliği temel alır. Parçaların yeniden düzenlenmesi süreçleri geri çevrilebilir kılmakla kalmaz, aynı zamanda örgütlenmelerin, kurumların değiştirilmesini, hatta kökten değiştirilmesini de sağlar. Bu teknolojik devrimin beşinci özelliği ise, belli teknolojilerin son derece bütünleşmiş bir sisteme dönüşümünün giderek yayılmasıyla ilgilidir; bu bütünleşmiş sistemde eski, ayrı teknolojik yörüngeler kelimenin tam anlamıyla birbirinden ayrılamaz hale gelir. Böylece mikroelektronik, telekomünikasyon, opto-elektronik ve bilgisayarlar, artık enformasyon sistemlerinde bütünleşmiştir. Bu noktada örneğin çip üreticileriyle yazılımcılar arasında hâlâ işletme düzeyinde bir farklılık mevcuttur, olacaktır. Ancak bu tür bir farklılaşma, çip donanımlarına yazılımların yerleştirilmesi kadar, şirketlerin stratejik ortaklıklar, işbirliğine dayalı projeler çerçevesinde giderek daha fazla bütünleşmesiyle de bulanıklaşmıştır. Dahası teknolojik sistem açısından bir unsur, diğeri olmadan düşünülemez: Bilgisayarların gerisinde büyük ölçüde çip gücü vardır, mikroişlemcilerinse hem tasarımı hem de paralel işleyişi bilgisayar mimarisine dayalıdır. Telekomünikasyon bilgi işlem biçimlerinden biridir. Aktarım ve bağlantı teknolojileri de giderek çeşitleniyor ve bilgisayarların yönettiği aynı ağla bütünleşiyor.
Bütün bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda yeni kapitalizmin paradigmasının neden “ağ toplumu” diye ifade edildiği daha iyi anlaşılacaktır. Bu “ağ” sadece iletişim kurmak için dahil olduğumuz bir kanal değildir; aynı zamanda “içeride” olmak ve dışlamak, bir nevi enformasyon toplumunda “kimlik” kazanmak için ihtiyaç duyduğumuz bir gerçekliktir. “Ağın dışı” bu minvalde cezalı bölgedir. Karanlıktır. “Cıstır.” Hatta bir bakıma ağın dışı diye bir yer de yoktur.
Comentarios